A

"ATEBETÜ'l-HAKAYIK"

Edib Ahmed Yüknekî’nin manzum öğütler kitabı.

  • "ATEBETÜ'l-HAKAYIK"
    • Kemal YAVUZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/atebetul-hakayik
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    "ATEBETÜ'l-HAKAYIK"
"ATEBETÜ'l-HAKAYIK"

Edib Ahmed Yüknekî’nin manzum öğütler kitabı.

  • "ATEBETÜ'l-HAKAYIK"
    • Kemal YAVUZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/atebetul-hakayik
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    "ATEBETÜ'l-HAKAYIK"

Eserinin dokuzuncu bölümünde adının Edib Ahmed olduğunu söyleyen şair Türkistan'da Taşkent civarında yeri tam olarak tespit edilemeyen Yüknek kasabasındandır. Babasının adı Mahmud'dur. Eserin sonuna sonradan eklenen üç parça yazıda Edib Ahmed'in anadan doğma âmâ olduğu belirtilir. Adı Arapça "hakikatlerin eşiği" anlamına gelen Atebetü'l-Hakayık, Kâşgar Türkçesi ile yazılmış olup dördüncü bölümde yer alan Dâd Sipehsâlâr Beg kasidesi ve ardından gelen altı beyitten öğrenildiğine göre müellif sevgi ile bağlı bulunduğu Karahanlı Beyi Dâd Sipehsâlâr adına kaleme almıştır.

Hibetü'l-Hakayık, Gaybetü'l-Hakayık ve Aybetü'l-Hakayık gibi çeşitli adlarla da anılan Atebetü'l-Hakayık'ın temel kaynakları âyet ve hadislerdir. Türk edebiyatında hadislere dayalı, manzum olarak yazılmış ilk edebî eser olarak görülen Atebetü'l-Hakayık daha sonra yazılacak olan Behcetü'l-Hadâyık ve Nehcü'l-Ferâdis gibi eserlerin de öncüsü durumundadır. Ayrıca Ahmed Fakih'in yazdığı Çarhnâme'nin müjdecisi gibidir. Yunus Emre de Risâletü'n-Nushiye'sinde aynı konulara temas eder. 

Sanatlı ve ince bir dil kullanan Edib Ahmed'in dileklerini en samimi bir şekilde dile getirdiği Atebetü'l-Hakayık, Karahanlı bölgesinde Kutadgu Bilig'den sonra yazılmış ikinci edebî eserdir (bk. Kutadgu Bilig). Dilleri aynı olduğu gibi yazı bakımından da benzerlik gösteren Kutadgu Bilig ve Atebetü'l-Hakayık'ın nüshaları hem Uygur hem İslamî Türk yazısıyla yazılmıştır. Kutadgu Bilig Herat'ta, Atebetü'l-Hakayık Semerkant'ta istinsah edilmiştir. Ancak Atebetü'l-Hakayık nüshalarının çoğu eserin küçüklüğü sebebiyle mecmualarda yer alır. Bunlar arasında Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya nüshası Uygur hattatların elinden çıkmış sanatlı güzel bir yazıya sahiptir.

Ahlakî mesajları ile çok dikkat çeken Atebetü'l-Hakayık'ın bir başka özelliği, daha önce yazılmış olan Kutadgu Bilig'e sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Bu durum dil, vezin, nazım şekli ve tertip yönüyle hemen fark edilir. Eser on birli hece veznine uygun olarak Kutadgu Bilig'de olduğu gibi, aruzun "feûlün feûlün feûlün feûl" şeklindeki mütekarip vezni ile yazılmıştır. Ancak Atebetü'l-Hakayık'ın Kutadgu Bilig'den yarım asırdan fazla bir zaman sonra yazılmış olması Edib Ahmed'in eserinde daha çok Arapça ve Farsça kelimelere yer vermesine yol açmıştır. Bunun yanında tertip bakımından Kutadgu Bilig'i takip eden Edib Ahmed, tevhit-münacat ve naat kısmında, dört halifenin övgüsü de dahil, ilk yirmi beyti aynı kafiye ile devam ettirmiş, hakkında bilgi bulunmayan Dâd Sipehsâlâr Beg için yazdığı kasidesini ise yirmi beyit halinde ayrı bir kafiye ile yazmıştır. Dâd Sipehsâlâr Beg kasidesinden farklı bir kafiye ile kaleme aldığı şiirinin altı beytinde eserin telif sebebini de açıklar. Bir de bu iki esere sonradan eklenen eser ve yazarıyla ilgili bilgiler, Kutadgu Bilig'de kitabın başında, Atebetü'l-Hakayık'ta ise sonunda yer almıştır.

Yüz üç dörtlük ve elli beyitten meydana gelen eserin bölümlerine gelince, bu bölümlerde "aaba/ccdc/eefe" şeklinde bir kafiye dizimiyle devam eden ve mâniye benzeyen müselsel bir nazım şekli kullanılmıştır. Kutadgu Bilig'de de belirli yerlerde aynı nazım şeklinde yazılmış dörtlükler bulunduğu gibi eserin sonunda üç kaside yer alır. Ancak Kutadgu Bilig mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmışken Atebetü'l-Hakayık'ta bu nazım şekline rastlanmaz. Eserin başındaki kaside nazım şekli ile yazılmış iki manzumeden meydana gelen ilk beş kısım ile sondaki eklemeler bir tarafa bırakılırrsa, Atebetü'l-Hakayık dokuz bölüm olarak ortaya çıkar.

Birinci bölümde, bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı anlatılır. Yüknekli Edib Ahmed burada insanın bilgisi sayesinde tanındığını, bilgisiz insanın hayatta boş olduğunu, ölü sayıldığını, bilgili insanın ölümünden sonra adının kaldığını anlatır. Edib Ahmed, bir bilgilinin bin bilgisize denk düştüğünü ifade ederek bilgili insanı yüceltmekte, hikmetsiz kullanılan bilginin pişmanlıklara yol açabileceğini ifade etmektedir. Bilginin zenginlik olduğunu da vurgulamaktadır.

İkinci bölüm söz ile ilgili öğüttür. Şair eserinde konuşma ve söz söylemenin esasları üzerinde durmakta, okuyucuya tavsiyede bulunmaktadır. Şaire göre doğru söz ağzın ve dilin süsüdür. İnsan diline sahip olmalıdır. Doğru söz bal, acı söz soğan gibidir. Yalancı ve geveze kimselerden uzak durmak gerekir. Hz. Peygamber "İnsanı ateşe atan dilidir" buyurmuştur. Herkese sır söylememeli ve insan pişmanlık duyulacak sözlerden uzak durmalıdır.

Üçüncü bölümde dünyanın faniliği ve aldatıcılığı ele alınmıştır. Edib Ahmed, bu bölümde "Dünya tarladır, oraya iyilik ekmek gerekir" hadisini açıklar. Dördüncü bölümde cömertlik ve cimrilik konularına yer verilir. Bütün diller cömert kişiyi övmektedir. Cömertlik ayıp kirini giderdiği gibi, bütün kötülük yollarını da bağlar. Ulaşılmaz dileklere eli açık kişi ulaşır. Cimrilik ilaç kabul etmeyen, iyileşmez bir hastalıktır. Hz. Peygamber bununla ilgili olarak "Üstün ve kutlu el, veren eldir; alıp vermeyen el aşağıda ve uğursuzdur" buyurmuştur.

Beşinci bölümde alçak gönüllülük ve kibir konu edilmiştir. Kibirlenme bütün dillerde yerilen bir huydur. Mala mülke aldanıp kibirlenenler onun faydasını görmediler; ayrıca onları kimse sevmedi. Allah alçak gönüllü olanı yükseltir. Zaten O, "Büyüklük bana aittir, siz ondan uzak durun" demiştir. Altıncı bölüm harisliğe, aç gözlülüğe ayrılmıştır. Harislik, az ile yetinmeme ve uzun emelli olmadır. Kötü bir haslet olan aç gözlülüğün sonu üzüntü, pişmanlık ve hasrettir. Hırsı bırakmak gerekir; zenginlik fakirlik Allah'ın vergisidir. Hırslı kişinin gözü doymaz. Hz. Peygamber "Eğer insanın iki vadi dolusu altını gümüşü olsa üçüncüsünü de ister" buyurmuştur. İnsanın rızkı az veya çok yazılmıştır; hırs bunu değiştiremez.

Yedinci bölüm yumuşak huylu olmayı ve başkalarına iyilik yapmayı anlatır. İnsan güzel huya gönül bağlamalıdır. İyilik yapmayan kişi meyvesiz ağaca benzer. Müslüman merhametli ve koruyucu olmalıdır. Hz. Peygamber "Kendin için neyi düşünür, neyi istersen müslüman kardeşin için de aynısını düşün ve iste" buyurmuştur. Bir de sana eziyet edene iyilik yap ve kötülük etme, çünkü kanı kan ile yıkamazlar. Hatalı kişinin hatasını bağışla, iyilik yap ve iyilik gördüğün kişiye iyilik dile. Öfke ve kin ateşini yumuşaklıkla söndür. İyilik binasının temeli yumuşaklıktır. Düşeni kaldırmak, bozulanı onarmak, büyüklerin hakkını gözetmek, faydasız eğlenceden, mizahtan, alaydan, başkalarını eğlendirmekten, münakaşa ve çekişmekten uzak durmak gerekir. Alay, eğlenme ve mizah öfkelendirir, arsız ve utanmaz eder. Belaya uğrarsan sabret, sonra kurtulacağını da düşün. Makam ve mevki sahibi olursan önceki günlerini unutma; yükseldikçe huyunu ve gidişatını daha da iyileştir. Binlerce dostun bulunsa çok, bir düşmanın olsa az görme. Büyüğe küçüğe iyi söyle. İnsanlar hata da yapabilir, hatta nice hüner sahibinin yanıldığı da olur. Bunlara bakarak ilgisini kesen kişi dost bulamaz.  İyilik yaparak gönüllere girmeli, kötülükten uzak durmalıdır. İyi ve kötü olan her işin karşılığı vardır. Diken ekenin üzüm toplayamadığını bilmek gerekir. Kötü ile düşüp kalkanın huyu bozulur.

Sekizinci bölüm zamanenin bozukluğuna ayrılmıştır. Şair şunları söyler: Dostluk sözde kaldı, hayrın başı gitti, sonu da gidecek; kötülüğün ucu göründü, sonu da gelecek. Dünya düşmanlık, eziyet ve cefa ile doldu; sen bozuldun dünya da bozuldu, bundan şikâyet etme. Hz. Peygamber "İslam garip geldi garip gidecek" dedi. Yıkılmış sefih adi yerler bayındır duruma geldi. Mescit yıkıldı, millet beynamaz oldu. Âlim ibadeti, zahit de takvayı bıraktı. Arif gibi görünenler oyun ve çalgı ile dönüp dururlar; bidattan, hurafeden uzak duran yok. İyiliği emreden kötülükten sakındıran iyi kişi kayboldu. Sen zamaneden şikâyet edersin, zamanı değil zamana uyanı kötüle. Utanma yok, helal haram bilinmez, helal yiyen görünmez oldu. Bu mal bugün sıkıntı ve düşünce, yarın da yük ve vebaldir. Hz. Peygamber "Helal mal için hesap, haram mal için de azap vardır" buyurdu. Senin asıl malın önceden gönderdiğindir. Başa gelenler Allah'ın emri ve takdiri iledir; bundan şikâyet edilmez. Diken ayağa kaza ile batar, geyik tuzağa kaza ile düşer, kuş kafese kaza ile girer. Kazayı geri döndürmek olmaz. O halde şikâyete yer yoktur.

Atebetü'l-Hakayık'ın dokuzuncu bölümünde eserin yazılış sebebi anlatılır ve şair kendini tanıtır. Eserini hangi düşüncelerle yazdığını ve nasihatlerinin süzülmüş seçkin sözler olduğunu, bu değerli sözlerini okuyucuya hediye ettiğini, karşılığında kendisine dua edip hediyede bulunmasını ister.

Atebetü'l-Hakayık'ın bilinen beş nüshasından 1444 yılında yazılan Semerkant nüshası en güzelidir. Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Ayasofya, nr. 4012) bulunan bu nüsha üzerinde Uygur yazısı hattatları özenle durmuşlardır. Eser, başlıklardan bazısı bir tarafa bırakılırsa, tamamen Uygur yazısı ile yazılmıştır. Hattat Zeynelâbidîn'in yazdığı bu nüsha ile ilgili bilgileri ilk defa Necip Âsım vermiştir (Necib Âsım, 1925: 227-233). Yine Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Ayasofya, nr. 4757) kayıtlı bir mecmuanın ilk risalesi olan Atebetü'l-Hakayık nüshası da hem Uygur hem İslamî Türk yazısıyla yazılmıştır. Eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (Hazine, nr. 35552) kayıtlı olan üçüncü nüshası Süleymaniye Kütüphanesi (Ayasofya, nr. 4757) nüshası gibi harekelidir. Bugün nerede bulunduğu bilinmeyen Uzunköprülü Seyid Ali'nin kitapları içindeki dördüncü nüsha da bir mecmua arasında yer almıştır. Atebetü'l-Hakayık'ın beşinci nüshası Hollanda'da Groningen Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki (HS, nr. 474) bir mecmuada yer almaktadır. Mecmuanın 9a-32b varakları arasında bulunan ve Aybetü'l-Hakayık başlığı ile dikkat çeken, yer yer eksiklikleri bulunan bu nüsha, Serkan Çakmak tarafından yayımlanmıştır (Edib Ahmed Yüknekî, Atebetü'l-Hakayık [İnceleme-Tenkitli Metin-Tıpkıbasım], İstanbul 2019). Bunların dışında Ankara ve Berlin'de bulunan bazı yazmalarda ve vesikalarda da Atebetü'l-Hakayık'tan alınmış metinlere rastlanmıştır.

Kaynakça

Ali Şîr Nevâyî. Nesâyimü’l-Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve. haz. K. Eraslan. İstanbul 1979.

Caferoğlu, Ahmet. Türk Dili Tarihi II. İstanbul 1974.

Edib Ahmed Yüknekî. Atebetü’l-Hakāyık. haz. R. R. Arat. Ankara 1992.

a.mlf. Atebetü’l-Hakāyık (İnceleme-Tenkitli Metin-Tıpkıbasım). haz.  S. Çakmak. İstanbul 2019.

Ercilasun, Ahmet B. Makaleler. haz. E.  Arıkoğlu. Ankara 2007.

Gülensoy, Tuncer. “Atebetü’l-Hakāyık”. DİA. 1991, IV, 50-51.

İnce, Ömer. “Atebetü’l-Hakāyık’da Yer Alan Bilgi ve Konuşma Âdâbı Üzerine Bir Değerlendirme”. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 32 (2019), s. 241-268.

Köprülüzâde Mehmed Fuad. Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul 1926.

Necib Âsım. “Uygur Yazısı ile Hibetü’l-Hakāyık’ın Diğer Bir Nüshası”. Türkiyat Mecmuası. 1 (1925), s. 227-233.

Yavuz, Kemal. “Çarh-nâmeyi Yeniden Okumak”. Bir Ömrün Yazıları-I. İstanbul 2017.

a.mlf. “Yunus Emre ve Risâletü’n-Nushiye Adlı Eserine Genel Bir Bakış”. Fetih ve Medeniyet. sy. 2 (2021), s. 28-41.

Yusuf Has Hâcib. Kutadgu Bilig I, Metin. haz. R. R. Arat. İstanbul 1947.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/atebetul-hakayik

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

"ATEBETÜ'l-HAKAYIK"

Edib Ahmed Yüknekî’nin manzum öğütler kitabı.