Ahlaka ve toplumsal kurallara aykırı davranışlardan kaçınma duygusu.
Ahlaka ve toplumsal kurallara aykırı davranışlardan kaçınma duygusu.
Türkçe'ye Arapça'dan girmiş olan hayâ kelimesi "utanma, sıkılma, çekinme, ahlak kurallarına bağlılık, ar, namus, edep, iffet" gibi anlamlarda kullanılmıştır. Arapça'da "kınama, yergi; onur kırıcı tutum ve davranış" mânalarına gelen âr kelimesi de Türkçe'de genellikle hayâ ile eş anlamlı olarak kullanılır. Hayâ kavram olarak Türk kültüründe çok sağlam ve köklü bir yer bulmuş, Türkçe'de hayâ ile pek çok tamlama yapılmıştır. Mesela hayâdar (utangaç), hayâ perdesi yırtılmak (utanç duymamak), hayâ-yı fıtrî (doğuştan gelen utanma duygusu) bunlardan bazılarıdır.
Bazan hatalı olarak sadece cinsel duygularla sınırlı bir anlamda görülen hayâ kavramı aslında bütün insan davranışlarını kapsayan genel bir içeriğe sahiptir. Bu bakımdan insanı insan yapan özelliklerden ve insanı hayvandan ayıran en büyük farklılıklardan biri olup doğuştan insanın içine yerleştirilmiş ve geliştirilmesi gereken, insanın insan olabilmesi için vazgeçilmez bir değer kaynağıdır. Hayâ ile tezyin edilmemiş eğitim öğretimler bir yandan insanı gurur ve kibre yönelterek kişilik bozukluklarına sebep olabilirken öte yandan da elde edilen bilgi ve yeteneklerin insanlığın ve bütün varlığın zararına kullanılma ihtimalini kuvvetlendirir.
Hayâ sahibi insan nerede, ne zaman, nasıl davranacağını çok iyi bilen, bütün hayatını böyle bir utanma perdesi ile örten insan olarak algılanır. Bunun kültürdeki ifadesi, olgun insan veya rol model olabilecek kimse demektir. Yaptığının sorumluluğunu bilen, iradesi ile duygularını kontrol edebilen, nesnel ve öznel duygularında (hem affective hem mood ile ifade edilenler de dahil olmak üzere) dengeli olan, yani duygu durum düzensizliği yaşamayan, kararlarında isabetli ve bilgisini hikmet ile yoğurmuş insan anlaşılabilir.
Türk kültüründeki eğitim anlayışına göre, doğan her insan iyidir, temizdir, temiz bir yaratılış üzere doğar. Bu eğitim anlayışında karamsar "pesimist" bir düşünce yoktur. İşte hayâ kelimesiyle bir anlamda kültürdeki bu iyimser "optimist" anlayış ifadesini bulmaktadır. Dolayısıyla Türk eğitim anlayışının temelinde hiç kimseyi ötekileştirmemek, otokratik olmamak, sınıfsal olmamak, erkek merkezli olmamak, bütün güzel huylara sahip olma gayreti, herkesi yaratandan ötürü hoş görme esas alınır. Nesnel olandan öte öznelliğe yönelme vardır.
Bu itibarla tahsil ve terbiye görmüş insan; iffet, ar duygusu olan ve her anını iyi insan olarak yaşayan yani hayâ sahibi kimse anlamına gelir. İnsanın kendisi için istediğini başkası için de isteyen; kendisi için istemediğini başkası için de istemeyen; eli ile ve dili ile hiçbir şeye zarar vermeyen bir insan olarak yetişebilmesiyle doğuştan var olan hayâ duygusunun geliştirilmesi arasında doğrudan ilişki kurulabilir.
Hayâ kelimesinin kullanıldığı yerlere, kullanılış şekline ve bu kelime ile oluşturulan tamlamalara dikkat edilecek olursa, bunların hayatın tamamını kapsadığı görülür. Psikolojik açıdan fertlerin dengeli, başarılı olmasının, toplumun huzurunu teminin yine hayâ ile mümkün olabileceğini ifade ettiği gözlemlenebilir.
Esasen modern eğitim sistemi ile geleneksel Türk eğitim anlayışının arasındaki en önemli farklardan biri hayâ anlayışıdır. Günümüzde ana akım psikoloji kuramlarının hiçbirinin ve dolayısıyla küresel kültürün popüler kültür yoluyla dünyada oluşturmaya çalıştığı eğitim anlayışının bu ve benzeri kavramlara yer vermediği görülür. Zira yaygın küresel eğitim anlayışı nesnel, somut, davranış, düşünüş ve bedensel duyuların oluşturulmasını hedefler. Fakat Türk kültüründe eğitimin metafizik ve manevi yönü de ihmal edilmemiştir. Buna göre bilgi ve eğitimin hayâ temelli olmaması halinde, bir diğer ifade ile insanlığın ortak değerlerini umursamayan, toplumda kabul gören genel kurallara aykırı davranmaktan çekinmeyi, toplumun benimsediği genel ilkelere ve ölçülere saygıyı öğretmeyen bir eğitimin insanlığın lehine olamayacağı ve hayâ sahibi olmayan kişinin bilgisinden toplumun faydalanması şöyle dursun zarar göreceği kabul edilir.
Türk kültüründe var olan ve bütün peygamberlerin söylediği kabul edilen "Utanmaz isen/hayâ etmezsen istediğini yap" düşüncesinin anlamı, Türk-İslam geleneğinde hâkim bir anlayış olarak kabul edilir ve özellikle çocuk eğitiminde ilk öğretilecek konular arasında yer alır. Buna göre insanın insanlığı edebi ve hayâsı nispetindedir. Eğitimin başarısı, zekânın ve yeteneğin ötesinde, olgun bir aklın (şaşırmayan, yanılmayan, hata yapmayan akıl anlamında ök(ğ) veya zaman ötesini doğru tahmin eden akl-ı mead), temiz bir kalbin ve bunların temeli olan hayânın da devrede olmasına bağlıdır. Bu itibarla yanılmayan, akla, huzurlu bir kalbe, derin bir idrake, feraset ve basirete sahip olabilmek için hayânın da eğitimin en temel öğelerden biri olarak kabul edilmesi gerekir (bk. Feraset). Bu konuda Gazzâlî şöyle demektedir: "Bunun için daha ilk günlerinde çocuğun terbiyesine/eğitimine ehemmiyet verilmeli, onun terbiyesi için sütannesi olarak helal yiyen dindar saliha bir kadın bulunmalıdır (bk. Gazzâlî). Zira haramdan meydana gelen sütte hayır olmaz. Bu gibi sütten beslenen çocukta hayır olmaz. Böylesi sütten beslenen vücut pislenir. Pisliklere ve kötü işlere meyleder. Çocuk iyi ile kötüyü ayırt edecek yaşa geldiğinde onun takibine özen gösterilmelidir. Bu da utanma/hayâ hissinin kendisinde başlaması ile belli olur. Çocuğun hayâ edip/utanıp kendini yetişkin olarak görüp kötü davranışları terketmesi aklının parlaklığına işaret eder. Bu vesile ile bazı şeylerin çirkinliğini farkeder ve onları yapmaktan hayâ eder/utanır. Bu fehim ve idrak hali Allah'ın bir lütfudur. Aynı zamanda kalbinin temizliğini, ahlakının dengeli olduğunu müjdeler. Çocukta gelişen hayâ duygusu erginlik çağında olgun bir akla sahip olacağının müjdecisidir" (1977: 166).
Türk kültürünün temel kaynaklarından olan Gazzâlî'nin çağdaşı Yûsuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig adlı eserinde de devlet adamlarının en temel nitelikleri arasında hayâ zikredilir: "O, akıllı ve tedbirli olduğu gibi hayâ sahibi de olmalıdır; hayâsız adamdan uzak dur, ondan vazgeç" "İnsanı yakışıksız işlerden alıkoyan hayâdır; kötü tabiatlı insanları düzelten yine hayâdır" (Yûsuf Has Hâcib, 1991: 204).
Aynı husus Mehmet Akif Ersoy tarafından da vurgulanmıştır. "Ne ibret, yok mu, bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren? Bırak tahsili, evladım sen ilkin bir hayâ öğren" (Ersoy, 1988: 452). "Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde… / Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde" (Ersoy, 1988: 420).
Hayâ kavramının ve mefhumunun Türk-İslam kültüründe merkezî bir konumda olmasının en temel dayanaklarından biri şüphesiz Kur'an'daki bazı âyetlerle hadis-i şeriflerdir. Misal olarak "Çünkü bu hareketiniz peygamberi üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah hakkı söylemekten utanmaz (çekinmez)" (Ahzâb 33/53) âyeti anılabilir. Bu âyette üç husus dikkati çekmektedir. İlk olarak bizzat yüce yaratıcı tarafından hayâ İslam peygamberinin ayırt edici bir niteliği olarak ifade edilmekte, "Beni rabbim eğitti ve eğitimimi en iyi şekilde yaptı" mealindeki hadiste de dile getirildiği üzere kendisinin terbiye ettiği peygamberin şahsında hayânın varlığını hem teyit etmekte hem pekiştirmektedir. İkinci olarak Allah hayâ sıfatını kendisi için de kullanmakta, son olarak da hayânın, hakikatleri usulünce söylemeye engel olmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak İslam âlimleri hayâ kavramının Allah hakkında kullanılması durumunda kelimenin insan duygularını ifade eden "utanma, sıkılma" gibi anlamlarda değil "kötü ve çirkin bir işi yapmayı zatına layık görmeme, daima iyi olanı yapma" şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Hayâ kavramının müslüman toplumların eğitim hayatında önemli bir yer edinmesinde mühim rol oynayan "Hayâ imandandır"; "Her dinin bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı da hayâdır"; "Hayâ bütünüyle hayırdır"; "Hayâ sadece iyilik getirir" mealindeki hadisler de anılmalıdır.
İslamî ve tasavvufî geleneğe göre ise kendisinden en çok hayâ edilecek varlık Allah'tır. İnsan, bütün nimetleri zarif, latif, ahlakî bir ölçü ve aynı zamanda bir emanet şuuru ile kullanmakla yükümlüdür. Zira "Mahlukattan utanmayan Hak'tan da utanmaz" prensibine göre sadece insanlara karşı değil bütün yaratılmışlara karşı edepli ve hayâlı olması insanoğlunun ayrılmaz en önemli vasfı olmalıdır.
Çağbayır, Yaşar. Ötüken Türkçe Sözlük. C. II, İstanbul 2007.
Çağrıcı, Mustafa. “Hayâ”. DİA. 1997, XVI, 554-555.
Ersoy, Mehmed Âkif. Safahat. haz. M. E. Düzdağ. İstanbul 1988.
Eyüboğlu, İsmet Zeki. Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul 2004.
Gazzâlî. İhyau Ulûmi’d-Dîn. çev. A. Serdaroğlu. C.III, İstanbul 1977.
Karaman, Hayreddin v.dğr. Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli. Ankara 2004.
Kuhn, Thomas S. Bilimsel Devrimlerin Yapısı. çev. N. Kuyaş. İstanbul 2017.
Yusuf Has Hâcib. Kutadgu Bilig. çev. R. R. Arat. Ankara 1991.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/haya
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Ahlaka ve toplumsal kurallara aykırı davranışlardan kaçınma duygusu.