Ekonomi ve eğitim arasındaki ilişkileri inceleyen ilim dalı.
Ekonomi ve eğitim arasındaki ilişkileri inceleyen ilim dalı.
Eğitim ekonomisi, ekonomi ve eğitim arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini bireylerin bilgi ve becerileri ile ekonomide yaşanan dönüşüm çerçevesinde inceler. Buna göre bireylerin eğitim yoluyla elde ettikleri kazanımların ekonomik davranışlarını yönlendirmesi beklenir. Dolayısıyla eğitim ekonomisi esasında çalışkan, üretken, yaşam imkânlarını arttıran bireylerin yetişmesi yoluyla toplumların hayat standardının arttırılmasını, ülkelerin ekonomik yapılarının iyileştirilmesini ve kalkınma hızının arttırılmasını hedefleyen geniş kapsamlı bir çalışma alanıdır. Bu süreçte eğitimin doğrudan ve dolaylı katkıları bulunmaktadır. Doğrudan katkısı bilinçli, yetenekli ve yüksek katma değer sağlayabilecek bireylerin yetişmesidir. Dolaylı katkısı da yetişmiş bireylerin kendilerine, ailelerine ve topluma katkılarıdır. Bu sebeple hedef sadece ekonominin büyümesi değil toplumun hayat standardının iyileştirilmesidir. Bir ülkenin insan kaynağının oluşumunu sağlamak için ne tür bir eğitime ihtiyaç duyduğu, gerekli eğitimin sağlanması için ihtiyaç duyulan eğitim imkânlarının ve sosyal alt yapının nasıl ve kimin için oluşturulması gerektiği soruları bu noktada cevaplanması gereken sorular olarak görülmektedir. Dolayısıyla eğitim ekonomisinin temel ilgi alanı; devletin, kurumların ve hane halkının eğitimin gerektirdiği sınırsız ihtiyaçların karşılanması için sınırlı miktardaki beşerî ve fizikî kaynakları nasıl kullandıklarıdır. Ancak ekonomide kaynakların kıtlığı varsayımı veri iken özellikle gelişmekte olan ülkelerde eğitim alanına ayrılması gereken kaynaklar ile ayrılan kaynaklar arasında önemli farklar göze çarpmaktadır.
Eğitim ekonomisi kapsamında yer alan çeşitli kuramlar söz konusudur. Bu kapsamda ele alınabilecek beşerî sermaye kuramı, eğitimi beşerî sermayenin temel kaynağı ve bireyin ömür boyu gelirini pozitif ve doğrudan etkileyen, işsizlik riskini azaltan en etkili faktör olarak kabul etmektedir. Buradaki beşerî sermaye kavramı, bireyin ya da toplumun sahip olduğu bilgi, beceri, yetenek, sağlık durumu, toplumsal ilişkilerdeki yeri ve eğitim düzeyi gibi kavramların tamamını ifade etmek için kullanılmaktadır. Dolayısıyla ekonomik açıdan eğitim, toplumun verimliliğini gelişmişliğini arttıran, nitelik ve nicelikte insan yetiştirilmesini sağlayan ve bireylere yeteneklerine göre yetişme ve meslek edinme imkânı veren etkili bir araç olarak değerlendirilmektedir. Beşerî sermayenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi XVII. yüzyılda klasik iktisatçılar tarafından da araştırılmış, ekonomik büyüme, "emek-değer" kavramlarına dayandırılmıştır. Zamanla bu teorinin yerini üretim artışının sebebini teknolojik gelişmeye bağlayan Solow-Swan tipi büyüme modelleri almıştır. Daha sonra beşerî sermaye kuramını geliştiren iktisatçılar, beşerî sermayeye yapılan yatırımın en faydalı yatırım olduğunu, insana yapılan yatırımın azalan getirilere tâbi olmadığını savunmuşlardır. İnsana yapılan yatırımın bir tüketim değil yatırım harcaması olduğunu savunan bu görüş, eğitim ekonomisinin hedefinin ekonomik kalkınma hedefi ile de bağdaştığını göstermektedir. İnsan gücü, tarım ve sanayi toplumlarında fiziksel bir emek faktörü şeklinde üretim sürecine girerken, günümüzde bilgi toplumunda nitelikli iş gücü olarak üretim sürecine katkı sağlamaktadır. Böylece beşerî sermaye (nitelikli iş gücü) ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olarak ortaya çıkmaktadır.
Eğitim ekonomisine ilişkin bir diğer kuram ise eleme kuramıdır. Buna göre eğitim, gerekli bilgi ve becerileri arttırma yoluyla verimliliği arttırmamakta, bunun yerine bireyleri, sahip oldukları yeteneklere göre sisteme dahil etmekte veya elemektedir. Öyleyse eğitim, insanın niteliklerinde bir değişime yol açmamakta buna karşılık piyasa için ayrı bir değer taşımaktadır. Burada bireylerin sahip oldukları sertifika, diploma vb. belgeler önerilen işe uygunluğun bir göstergesi olarak değerlendirilmekte ve iş verenlere, işe alınacak birey konusunda işaret/sinyal vermektedir. Bir başka kuram kuyruk kuramıdır. Buna göre verimlilik, bireyler için değil işler için geçerli bir kavramdır. Bu sebeple yetiştirilebilir nitelikteki işçiler, iş verenler için daha düşük bir maliyeti içerdiğinden işe alınabilme potansiyeline sahip olanlar kuyruğun başında yer almaktadır. Burada eğitim ve gelir arasında doğrudan bir ilişki vardır ve en yüksek eğitim alan bireyden en düşük eğitim alan bireye doğru sıralama yapılmaktadır. Bir başka kuram bölünmüş iş gücü piyasası kuramıdır (ikili iş gücü piyasası kuramı). Buna göre iş gücü piyasaları birincil ve ikincil iş gücü piyasaları olarak ayrılmaktadır. Birincil piyasalar modern teknolojinin kullanıldığı ve daha nitelikli iş gücünün çalıştığı piyasalar iken ikincil piyasalar daha geri teknolojinin kullanıldığı ve daha düşük nitelikli iş gücünün çalıştığı piyasalardır. İki piyasa arasında hareketlilik yok denecek kadar azdır. Radikal kurama göre ise gelir eşitsizliklerini açıklayan temel faktör, ailenin mensup olduğu sosyal sınıftır. Eğitim, verim koşullarını değiştirmek yerine yeniden üretmekte, dolayısıyla üst sınıfların servetini kuşaktan kuşağa taşımasını sağlayan bir araç olmaktadır.
Uluslararası literatürde eğitim ekonomisiyle ilgili ilk çalışmalar 1960'larda İngiltere'de başlamıştır. Bununla birlikte bu kavramın bir çalışma alanı olarak ön plana çıkması, 1980'li yıllarda özellikle OECD ülkelerinde yapılan çalışmalarla mümkün olmuştur. Yeni ve ayrı bir çalışma alanı olarak ortaya çıkan eğitim ekonomisinin bazı temel özellikleri söz konusudur: a) Bilimsel Disiplin: Eğitim ekonomisinin odaklandığı nokta eğitim hedeflerine ulaşılması için eğitime yönelik kaynakların, araçların ve tekniklerin optimum şekilde kullanılmasıdır. b) Uyarlanabilir Olma: Eğitim ekonomisi ekonomi teorilerini ve ilkelerini eğitim alanına uyarlamaktadır. c) Dinamik Olma: Eğitim ekonomisinin ilgi alanına giren konular oldukça dinamiktir. Sürekli olarak yeni görüşler bu alanın farklı yönlerde gelişimini etkilemektedir. d) Sistematik Bilgi: Eğitim ekonomisi sistematik bir bilgi birikimi barındırır. e) Disiplinlerarası Olma: Eğitim ekonomisi yapısal olarak ekonomi, eğitim, matematik, yönetim vb. alanlarla ilişki içindedir.
Eğitim ekonomisinde eğitim hizmetinin sunumunda eğitime yönelik arz ve talebin ve eğitim maliyetlerinin belirlenmesi öncelikli öneme sahiptir. Eğitim talebinin belirlenmesinde makroekonomik faktörler; nüfus, gelenekler ve moda, eğitim sürecinin yapılanması (açık öğretim, uzaktan eğitim vb.), eğitimin genişliği ve yoğunluğu, eğitim koşullarında ve sunumunda ortaya çıkan gelişmeler (ölçme-değerlendirme sistemindeki değişiklikler vb.), toplumdaki meslekî koşullardaki değişmeler, toplumdaki ekonomik koşullardaki değişmeler ve yasal zorunluluklar olarak belirtilebilir. Mikroekonomik faktörler ise bireysel özellikler (yaş, cinsiyet, yetenek vb.), ailenin geliri, ailenin mesleği ve sosyal düzeyi, beklentiler, çevresel faktörler, eğitimin bireye maliyeti, eğitime başvuru şartları ve bireysel seçim (spor ve sanat okullarının bireysel yetenek sınavı ile öğrenci alması vb.) olarak sıralanabilir. Eğitim arzını belirleyen faktörler ise ülkenin gereksinimleri, eğitimin fiyatı, kullanılan girdilerin fiyatı (üretim maliyetleri), teknoloji ve verimlilik, kapasite kullanımı, vergiler ve desteklemeler (sübvansiyonlar), faiz oranı, özel sektöre ait okul sayısı, özel okul sahiplerinin beklentileri, diğer mal ve hizmetlerin fiyatları, yasal zorunluluklar ve bağışlardır.
Eğitim hizmetlerinin sunumunda önemli bir diğer konu da eğitim maliyetlerinin belirlenmesidir. Doğrudan eğitim maliyetleri; öğrencinin ya da ailesinin katlandığı maliyetler (harçlar, ulaşım harcamaları, kitap, kırtasiye vb. harcamalar) ve eğitsel niteliklerin üretiminde kullanılan bütün kaynaklar (eğitimcilerin ayırdığı zaman [maaş vb. ile ölçülür], değişken girdilerin maliyeti [ısınma, aydınlanma vb.], diğer değişken maliyetler [ulaşım, yemek vb.], yatırım maliyeti [bina, donanım vb.]) olarak ayrılmaktadır. Dolaylı eğitim maliyetleri ise öğrencinin ya da ailesinin vazgeçtiği, vergi düştükten sonraki gelir (vazgeçilen kazanç vb.) ve vazgeçilen vergi dahil gelirler olarak ayrılmaktadır. Eğitim harcamaları toplam eğitim maliyeti içinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu harcamalar özel ve kamu eğitim kurumlarının, eğitimin tüketimi ve üretimi için yaptıkları harcamaları içermektedir.
Eğitim yatırımları da eğitim ekonomisinde önemli bir konudur. Eğitim yatırımları bireysel ve sosyal faydanın artmasına hizmet eden yatırımlardır. Eğitim yatırımlarının farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkan fayda ve maliyetlerini karşılaştırarak değerlendirilmesi için kullanılan en etkili yöntemlerden biri maliyet-fayda analizleridir. Bu analiz eğitim yatırımlarını çoğunlukla daha sonraki dönemlerde millî gelirde bir artışa yol açacak olan iktisadî bir yatırımın sonucu olarak düşünülebilecek faydanın ölçülmesiyle sınırlandırılmaktadır. Eğitimin maliyet-fayda analizleri sadece kaynakların nasıl dağıtılması gerektiği sorusuna cevap vermemekte, aynı zamanda kaynakların en etkin şekilde nasıl dağıtılması gerektiği sorusunu da yanıtlamaktadır.
Eğitimin finansmanı ise eğitim hizmetlerinin sunumu için gerekli olan fizikî ve beşerî üretim faktörlerini sağlayan kaynakların tamamı olarak tanımlanmaktadır. Literatürde üç farklı finansman yönteminden bahsedilmektedir: Birincisi, doğrudan finansman yöntemidir. Bu yöntemde devlet, eğitim hizmetinin finansmanını tam kamusal mallarda olduğu gibi vergilerle karşılamaktadır. İkinci yöntem olan kısmî finansman yönteminde eğitimin finansmanı vergi yerine harçlarla karşılanmaktadır. Üçüncü yöntem olan dolaylı finansman yönteminde ise eğitim devlet ve özel sektör tarafından finanse edilmektedir. Eğitimin özel sektör tarafından finansmanında ise üç ayrı uygulama söz konusudur: Bunlardan biri sözleşme yöntemidir. Burada eğitim hizmeti ihale ile sözleşmeli kuruluşlara aktarılmaktadır. Bir diğer yöntem olan anlaşmalı okullar yönteminde anlaşmalı okullar, devlet tarafından finanse edilen, bazı düzenleme ve kısıtlamalardan bağımsız, sözleşme ile ayrı tüzel kişilik tanınan, izin verilen dönem sonunda verdikleri eğitimin sonuçlarından sorumlu tutulan okullardır. Son yöntem olan kupon yönteminde ise veliler kendilerine verilen kuponlar ile okul seçme hakkını kullanmakta ve eğitime ayrılan kaynakların nereye harcanacağında söz sahibi olmaktadır. Kuponlar bu okullardaki öğrenim maliyetinin bir kısmını ya da tamamını karşılamada kullanılmaktadır. Eğitime yönelik toplumsal talep arttıkça bu hizmeti sağlamada kullanılan kamu kaynakları yetersiz kalmakta ve eğitim finansmanında yaşanan problemler artmaktadır. Bu noktada eğitimin finansmanının getirdiği finansal yükün devlet, bireyler veya özel kuruluşlar tarafından nasıl paylaşılması gerektiği sorusu önemli olmaktadır. Bu soru eğitimin kamusal ve özel faydaları ile ilişkilidir. Nitekim eğitim yatırımlarının toplumsal getiri oranı, eğitimin toplam kaynak maliyeti ile karşılaştırıldığında topluma olan faydaları ölçmektedir. Kişisel getiri oranı ise bireylerin veya ailelerinin yüklendiği maliyetlerle karşılaştırıldığında bireyin elde ettiği faydaları ölçmektedir. Eğitim büyük ölçüde devlet tarafından karşılandığında toplumsal ve kişisel getiri oranları arasında önemli bir fark oluşabilmektedir ki bu fark bireylerin öğretim maliyetlerine daha fazla katkıda bulunmasıyla azalabilmektedir. Ancak bu durumda eğitimin sağladığı pozitif dışsallık azalmakta ve maliyetine katkı yapma imkânına sahip olamayan bireylerin hizmetten mahrum bırakılması tehlikesiyle karşılaşılmaktadır. Bu noktada eğitimin mümkün olduğunca sosyal faydasının artmasını sağlayacak, birey ve devlet üzerindeki maliyetini azaltacak sunum yöntemlerinin kullanılması gerekmektedir.
Akkoyunlu, Pınar Feyzioğlu. Eğitim ve Ekonomi. İstanbul 2005.
Aksoy, Hasan Hüseyin v.dğr. “Eğitimde Nitelik: Eğitim Ekonomisi Kuramlarının Eğitimin Niteliğine İlişkin Kurgusunun Eleştirel Analizi”. Eğitim Bilim Toplum. 9/33 (2011), s. 60-99.
Brown, Sarah – Sessions, John G. “Signalling and Screening”. International Handbook on the Economics of Education. ed. G. Johnes – J. Johnes. Cheltenham, UK 2004, s. 58-100.
Devrim, Fevzi – Tosuner, Mehmet. “Türkiye’de Eğitim Hizmetlerinin Finansmanında Son Gelişmeler”. III. Türkiye Maliye Eğitimi Sempozyumu: 24-26 Nisan 1987. İstanbul 1988, s. 86-109.
Durmuş, Savaş. “Eğitim Harcamalarının Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: Ampirik Bir Çalışma”. Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar. 54/629 (2017), s. 9-18.
Economics of Education: Meaning, Nature and Scope. http://duliajancollage.digitallibrary.co.in (Erişim tarihi: 20.08.2022).
Gümüş, Erdal – Şişman, Mehmet. Eğitim Ekonomisi ve Planlaması. Ankara 2014.
Melen, Mithat. Eğitim Ekonomisi ve İstihdam. İstanbul 1997.
Serin, Necdet. Eğitim Ekonomisi. Ankara 1979.
Sertyeşilışık, Egemen. “Eğitimin Ekonomi Politiği ve Sürdürülebilir Kentleşme”. Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 11/3 (2019), s. 17-22.
Tuzcu, Gökhan. Eğitim Ekonomisi. Ankara 2021.
Woodhall, Maureen. “Eğitim Ekonomisi: Toplu Bir Bakış”. çev. Y. Kavak – B. Burgaz. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi. sy. 6 (1994), s. 281-293.
Yılmaz, Tahir – Sarpkaya, Ruhi. Eğitim Ekonomisi: Eleştirel Bir Yaklaşım. Ankara 2016.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/egitim-ekonomisi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Ekonomi ve eğitim arasındaki ilişkileri inceleyen ilim dalı.