Medreselerde ve camilerde ders verme yetkisine sahip müderris.
Medreselerde ve camilerde ders verme yetkisine sahip müderris.
İslam tarihinde camilerde ders verilmesi faaliyetini, Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevî ile başlatmak mümkündür. Osmanlı döneminde dersiâm tabirinin ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle beraber, XVI. asra ait kaynaklarda bu kelimeye rastlanması, daha önceden de kullanıldığını göstermektedir. Nev'îzâde Atâî (ö. 1635), Şubat-Mart 1598 tarihinde Süleymaniye Camii'nde toplanan ulemanın En'âm sûresinin ilk kısımlarından bahsederek "akd-i meclis-i dersiâm" ettiklerini zikretmektedir. Burada dersiâm kelimesi "halka açık umumi ders" anlamında kullanılmıştır.
Dersiâm tabirinin bir müderris unvanı olması muhtemelen XVII. asırda gerçekleşmiştir. Yine bu dönemlerde cami ve medreselerdeki "dersiye" hizmetleri dersiâmlar tarafından yürütülmüştür. Ayrıca vakıf kütüphanelerine tahsis edilen kadrolar arasında da dersiâm unvanlı bir görevli mevcuttur (bk. Dersiye).
Osmanlı camilerinin kurumsal kimliğinde dersiâm tayinleri ve bunların yerine getirdiği tedrisat sayesinde hem medreselerdeki yığılma önlenmiş hem de medrese tarafından üretilen dinî kültürün geniş halk tabakalarına yayılması sağlanmıştır. İstanbul'daki selatin camileri başta olmak üzere önemli şehirlerdeki büyük camilerde kurulan ders halkaları, bu oluşumu sağlayan dersiâmları medreselerdeki akademik yapıya bağladığı gibi dersiâmlığın da şeyhülislamlık içindeki Ders Vekâleti'nin sorumluluğu altına alınmasını temin etmiştir.
Dersiâmlığın ortaya çıkışı hakkındaki diğer bir kanaate göre ise, medreselerin çoğalmasından sonra her medrese için münasip müderris bulmak zorlaştığından, büyük camilerde aynı kitabı okuyan çeşitli medreselerin talebelerinin bir müderrisin dersinden birlikte faydalanmalarını sağlayan bir dersiâm sistemi kurulmuştur. Bu şekilde ders veren müderrisler için "dersiâm" tabiri kullanıldığı gibi, tedris rüûsu alan her medrese mezununa da belli bir maaş bağlanarak camilerde öğretim yetkisi tanınan ve son zamanlara kadar devam eden bir dersiâm sınıfı meydana gelmiştir.
XIX. asırda dersiâmların önemi daha da artmıştır. Çünkü İstanbul'daki medrese derslerinin çoğu camilerde yapılmaya başlanmıştır. Buna bağlı olarak dersiâmların sayısı da artmıştır. Sultan Abdülmecid dönemine ait bir defterden, XIX. asır ortalarında İstanbul'da 121 dersiâmın bulunduğu anlaşılmaktadır.
XX. asır başlarındaki medrese ıslahatlarından sonra dersiâmlar, yeniden yapılanan medreselerde derslere girdikleri gibi, müdürlük ve müfettişlik görevlerini de yapmaya başlamışlardır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Diyanet İşleri Reisliği kadroları arasında dersiâmlara da yer verilmiş, özellikle taşra teşkilatında, müftü ve müftü müsevvidinden sonra üçüncü sırada yer almışlardır. Dersiâmlığın kaldırılmasının ardından günümüze kadar camilerde ders verme görevi imam-hatipler ve vaizler tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı döneminde cami ve mescitlere, medreselere, kütüphanelere, tekkeler ve türbelere dersiâm tayini yapılırdı. Bunların tayinleri önceleri şeyhülislam işareti ve sadrazam buyruldusu üzerine çıkarılan berat ile gerçekleşirdi. Evkaf Nezareti'nin kuruluşundan sonra ise dersiâmlık cihetlerinin tevcihinde ve berat verilmesinde Evkaf nazırı da yetkili hale gelmişti. Dersiâm olmak isteyen medrese mezunları, şeyhülislamlıkta "ders vekili"nin başkanlığındaki bir ulema heyeti tarafından imtihan edilirlerdi.
Dersiâmlar, camilerde herkese açık olarak ders verdikleri için medresede sınırlı sayıda talebeye ders veren müderristen daha zor bir işi üstlenirlerdi. Çünkü camide vereceği ders esnasında kendisine sorulabilecek sorulara ve tartışmalara dersiâmların iyi hazırlanması gerekirdi. Bu sebeple ulema arasında dersiâmlık müderrislikten üstün olarak kabul ediliyordu.
Dersiâmlar genellikle sarf-nahiv, tefsir, kıraat, fıkıh, hadis, akait ve mantık gibi ilimlerden seçtikleri bir kitabı baştan sona takip ederek ders okuturlardı. Nadiren de olsa aklî ilimlerden riyaziye (matematik), heyet (astronomi) ve hendese (geometri) ilimlerini okutan dersiâmlar da vardı. Genellikle sabah namazı ile öğle namazı arasında yapılan cami derslerine halkın her kesiminden birçok kimse katılırdı.
Kayseri'de Câmi-yi Kebîr'de otuz seneye yakın dersiâmlık yapan Hacı Torun Efendi (1799-1885); sarf-nahiv, mantık, meânî, adap, kelam, fıkıh, usul, beyan, bedî', tefsir, hadis, hikmet, heyet gibi ilimlere dair ulema arasında bilinen bütün metinleri, şerhleri ve haşiyeleri okutarak 300'e yakın kişiye icazet vermişti.
Derslerini tamamlayan dersiâmlar, talebelerine özel bir merasim ile icazet verirlerdi. İcazet veren dersiâmlar hakkında "mûcîz" unvanı kullanılırdı. Özellikle İstanbul'daki Ayasofya, Beyazıt, Fatih, Süleymaniye camileri gibi selatin camilerinde icazet merasimleri gösterişli bir şekilde yapılırdı (bk. İcazet). Bu icazet merasimlerine katılan dersiâm ve talebelere devrin padişahı tarafından çeşitli ihsanlar verilirdi. 1848-49 senesinde Fatih dersiâmlarından Birgili Hafız Ali Efendi'nin icazet cemiyetine katılan Sultan Abdülmecid, hocalara ve talebelere ihsanlarda bulunmuştur.
Akgündüz, Hasan. Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi: Amaç-Yapı-İşleyiş. İstanbul 1997, s. 216.
Akgündüz, Murat. Osmanlı Dersiâmları. İstanbul 2010, s. 11-12, 50.
Atâî, Nev‘îzâde. Hadâiku’l-Hakâik. İstanbul 1268, s. 512.
İpşirli, Mehmet. “Dersiâm”. DİA. 1994, IX, 185-186.
Özbilgen, Erol. Bütün Yönleriyle Osmanlı (Âdâb-ı Osmâniyye). İstanbul 2003, s. 304.
Pakalın, Mehmet Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. İstanbul 1983, I, 427.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/dersiam
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Medreselerde ve camilerde ders verme yetkisine sahip müderris.