A

CERH ve TA'DİL

Hadis râvilerinin güvenilirliklerini inceleyen ilim dalı.

  • CERH ve TA'DİL
    • Emin ÂŞIKKUTLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/cerh-ve-tadil
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    CERH ve TA'DİL
CERH ve TA'DİL

Hadis râvilerinin güvenilirliklerini inceleyen ilim dalı.

  • CERH ve TA'DİL
    • Emin ÂŞIKKUTLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/cerh-ve-tadil
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    CERH ve TA'DİL

"Bir alet veya söz ile (maddi veya manevi olarak) yaralamak" anlamına gelen cerh, hadisi nakleden bir râviyi bu rivayetinin reddini gerektiren bir kusurla nitelemek demektir. Cerheden kimseye cârih veya münekkit, cerhedilene mecruh denir.

"Düzeltmek, bir şeyi diğerine eşitlemek; eylem ve yargısında doğru olmak; hakka göre hüküm vermek" anlamındaki adl veya adalet kökünden türemiş olan ta'dîl, bir râviyi rivayetinin kabulünü gerektiren sıfatlarla nitelemek demektir. Tezkiye terimi de bu anlamda kullanılır. Ta'dil eden kimseye muaddil veya müzekkî, ta'dil edilene adl veya âdil denir. Cerh ve ta'dil ise rivayetlerinin kabulü veya reddi açısından râvilerin güvenilirlik durumlarını inceleyip durumlarına uygun birtakım özel lafızlar kullanarak haklarında hüküm veren bir hadis ilmidir.

Hz. Peygamber'e nispet edilen söz, fiil ve onaylara, hatta yaratılış özellikleri ve huylarına dair bilgilerin yazılı belgesi olan hadisler, senet ve metin denilen iki kısımdan oluşur. Hadiste Hz. Peygamber'den nakledilen sözün veya olayın yer aldığı kısım metin, bunu ondan nakille sırasıyla birbirine ulaştıran kişilerin (râvi) yer aldığı kısım ise senet diye adlandırılır. İsnat da denilen senet, cerh ve ta'dil ilminin odak noktasıdır. Bu ilim, senette yer alan râvilerin rivayet ehliyeti açısından durumlarını inceleyip hükme bağlayarak dinin ikinci kaynağı olan hadislerin sahih olanını olmayanından ayırma imkânı sağlar.

İlk örnekleri Hz. Peygamber dönemine kadar uzanan cerh ve ta'dil faaliyetlerinin ortaya çıkışının iki temel sebebi vardır. Birincisi, hadis diye Hz. Peygamber'e nispet edilen haberlerin doğruluğunu araştırma, öğrenme, doğrulama merakı ve ihtiyacı ile birer insan olan râvilerin günah işlemek, hata etmek, yanılmak ve unutmak gibi beşerî zaafları ve eksiklikleridir. Bazı sahâbîlerin birbirlerini tenkitte "unuttu, yanıldı, hata etti, iyi duymadı, iyi ezberleyemedi, doğru rivayet edemedi" gibi eleştirel ifadeler kullanmaları, Hz. Peygamber ve erken sahabe döneminde râvi tenkidinin genellikle bu çerçevede kaldığını gösterir. Özellikle ilk iki halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in hadis rivayeti konusunda gösterdikleri titizlik sebebiyle bizzat kendilerinin hadis rivayetinden kaçınmaları, diğer sahâbîlere de az hadis rivayet etmeyi tavsiye etmeleri, gerektiğinde hadis rivayet edenlerden rivayetlerine dair şahit veya yemin istemeleri, hatta fazla hadis rivayet edenleri uyarıp bazan cezalandırmaları gibi sıkı önlemler almaları hadis rivayetinde insan kaynaklı hataların asgariye indirilmesinde etkili olmuştur. Bu sebeple hadis tarihinde onlar, ihtiyatlı davranıp hadisleri yalana karşı koruyan ve bu amaçla râviler hakkında araştırma yapan ilk münekkitler kabul edilir.

Cerh-ta'dil ilminin doğuşuna zemin hazırlayan asıl sebep ise hadis uydurma olgusudur. İslam tarihinde büyük fitne veya ilk fitne diye adlandırılan ve Hz. Osman'ın öldürülmesiyle (656) başlayıp Cemel ve Sıffîn savaşları ile devam eden iç karışıklıklar sebebiyle ortaya çıkan bu olgu, öncelikle hadisleri nakleden râvilerin sıkı bir araştırmaya tâbi tutulmasını zorunlu kılmıştır.

Hz. Peygamber'in vefatıyla başlayıp 767 yılı civarına kadar devam eden tâbiîn döneminin başlarında cerhe uğramış râvi sayısı sonrakilere nispetle azdır. Fakat bu dönemin ortalarından itibaren başta siyasî ve itikadî yönelimler olmak üzere değişik sebeplerle yaygınlaşan hadis uydurma girişimleri cerhe uğrayan râvi sayısını arttırmıştır. Genellikle şifahî usulle sürdürülen tenkitçiliğin henüz bir ilim dalı haline gelmediği bu dönemde cerh ve ta'dil faaliyetlerinde bulunanlar arasında Saîd b. Müseyyeb, Ali b. Hüseyin b. Ali, Urve b. Zübeyr, Süleyman b. Yesâr, Sâlim b. Abdullah b. Ömer, İbn Şihîb Zührî gibi tâbiîler sayılabilir. Bunlardan Zührî, hadis bilgisi ve cerh ve ta'dil ilmi açısından bu dönemin sembol muhaddis münekkididir.

VIII. asrın ortalarında başladığı kabul edilen tebeu't-tâbiîn döneminde râvi tenkitçiliği yeni bir aşamaya geçmiş; hadis rivayetiyle uğraşanların çoğalmasıyla birlikte yanılma ve hata etme gibi "zabt" kusurları yanında, yalancılık, bidatçılık ve inkârcılık gibi râvinin adalet vasfını düşüren ihlallerin artması sebebiyle tenkit edilenler bir hayli artış göstermiştir. Şu'be b. Haccâc (ö. 777), Süfyân Sevrî (ö. 778) ve İmam Mâlik (ö. 795) bu dönemin en meşhur hadisçi münekkitleridir. Öte yandan önceleri genellikle şifahî yolla nakledilip zamanla rivayet malzemelerinin kenarına not edilen cerh-ta'dil bilgileri bu dönemde tedvin edilmeye başlanmış, bilindiği kadarıyla ilk defa Yahyâ b. Saîd Kattân (ö. 813) tarafından telif edilmiştir.

Yaklaşık IX. asrın ilk çeyreğinde sona erdiği kabul edilen tebeu't-tâbiîn dönemi sonrasında İbn Sa'd (ö. 844) ile başlayıp bu asrın sonuna kadar devam eden süre, tasnifte olduğu gibi rical tenkidinde de hadisin altın çağı sayılır. Çünkü bu dönemde Yahyâ b. Maîn, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel ve Buhârî gibi ünlü hadisçi musannif ve münekkitler tarafından cerh ve ta'dile dair birçok eser telif edilmiş, bu ilmin genel kural, kavram, kaynak, şahıs ve lafızları önemli ölçüde oluşmuştur.

Aslında birer haber niteliği taşıyan hadisleri nakleden bir râvinin rivayetinin kabul edilebilmesi için adalet ve zabt denilen iki temel vasfının bulunması gerekir. Adalet, râvinin dinî ve ahlakî yönden rivayet ve şahitlik ehliyetini ifade eder. Râvinin adalet sahibi sayılabilmesi için beş niteliği taşıması gerekir. Bunlar İslam (müslüman olmak), büluğ (ergenlik), akıl, takva (dindarlık) ve mürüvvet (erdem) vasıflarıdır. İslam bilginleri, müslüman olmayanın rivayet ettiği hadisin kabul edilemeyeceği konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak müslüman olma şartı, hadislerin öğrenilmesi (tahammül) sırasında değil, öğretilmesi (eda) esnasında aranır.

Bir râvinin adalet niteliği taşıyıp taşımadığı genel olarak şöhret veya tezkiye (ta'dil) yoluyla bilinir. Şöhret, adaletin tespitinde en üstün yöntem olup adaletiyle ün salmış bir râvinin başka bir şahide veya tezkiyeye ihtiyacı yoktur. Tezkiye ise âdil bir-iki şahsın bir kimsenin adalet sahibi olduğunu belirtmesidir.

Hadisleri nakleden bir râvinin rivayetinin kabul edilebilmesi için adalet niteliği yanında zabt denilen vasfının da bulunması gerekir. Zabt, râvinin ezberden rivayet ettiği hadisi iyi ezberlemiş olması, kitaptan naklediyorsa kitabını iyi koruması, mâna ile aktarıyorsa kullandığı lafızların mânaya delaletini iyi bilmesi, dikkatli ve uyanık olması demek olup râvinin ilmî ve zihnî yetkinliğini ifade eder.

Bir râvinin adalet ve zabt sıfatlarını zedeleyerek tenkit edilmesine yol açan başlıca on kusur vardır. Metâin-i aşere (on cerh sebebi) denilen bu kusurların beşi adalet sıfatı, beşi zabt sıfatı ile ilgilidir.

Adalet sıfatıyla ilgili olanlar râvinin yalancılığı (kizbü'r-râvî), yalancılıkla itham (ittihâmü'r-râvî bi'l-kizb), fısk, bidat ve cehalettir. "Hadis uydurmak" anlamına gelen yalancılık, adaleti düşüren en büyük cerh sebebidir. Hadis uydurduğu bilinmemekle birlikte günlük hayatta yalan konuşan kimse, hadis rivayetinde de yalan konuşmayacağından emin olunamayacağı için yalancılık ithamı altında bulunur ve rivayeti terkedilir. Fısk, küfür derecesinde olmamak şartıyla sözlerinde ve davranışlarında Allah'ın emirlerine uymayan, yasaklarından kaçınmayan, büyük günah işleyen veya küçük günah işlemekte ısrar eden kimsenin durumunu ifade eder ve böyle birinin rivayeti kabul edilmez. Bidat, Hz. Peygamber zamanından sonra ortaya çıkan, dinin özüne aykırı olup dinî dayanağı bulunmayan şey demektir. Bidatın cerh sebebi sayılabilmesi için kişiyi küfre düşürüp düşürmediğine bakılır. Küfre giren bidatçıların rivayetleri reddedilirken, fıska düşenlerin rivayetleri doğru sözlülük, ilmî ve ahlakî yönden güvenilir olup olmadıklarına göre değerlendirilir. Cehalet, râvinin muhaddisler arasında hadis rivayeti ile bilinmemesi, böyle bir şöhretinin bulunmaması, kendisinden sadece bir kişinin hadis nakletmesi demektir. Meçhul râviden iki veya daha fazla kimse rivayette bulunursa cehalet durumu ortadan kalkar.

Zabt sıfatıyla ilgili olanlar çokça hata etmek (fuhşü'l-galat), aşırı dalgınlık ve dikkatsizlik (fartü'l-gafle), hafıza bozukluğu (sûü'l-hıfz), vehim, güvenilir râvilere aykırılıktır (muhâlefetü's-sikat). Bunların ilk üçü sırasıyla râvinin rivayetlerinde doğru yaptığı zannıyla, dalgınlık ve dikkatsizlik sebebiyle veya hafızasının zayıflamasından dolayı çokça yanlış yapmasını ifade eder. Vehim râvinin hadisi bazan öyle bazan böyle, şüpheli (zanna dayalı) rivayet etmesi, son nitelik de râvinin kendisinden daha güvenilir olan kimsenin rivayetine aykırı rivayette bulunmasıdır.

Cerh-ta'dil yapma yetkinliğine sahip bir münekkidin geçerli sebeplere dayalı gerekçeli cerh ve ta'dilleri ittifakla makbuldür. Gerekçesi açıklanmayan (müphem) ta'diller makbul olmakla birlikte, cerh sebeplerinde ittifak bulunmadığı için gerekçesiz cerhler geçerli değildir. Bir râvi hakkında uzlaştırılamayacak şekilde hem cerh hem ta'dil bulunması (tearuz; çatışma) halinde, çelişki aynı münekkitten kaynaklanmışsa son hükmü esas alınır. Hangisinin son hüküm olduğu bilinemiyorsa tenkit hükmü askıya alınır (tevakkuf). Farklı münekkitlerin aynı râvi hakkında çelişkili cerh-ta'dilleri varsa, geçerli sebeplere dayanan cerh hükmü tercih edilir. Güvenilir bir râvinin adını açıkladığı veya adını zikretmediği (müphem) kimseden rivayette bulunması, o kimseyi ta'dil için yeterli değildir. Bir muhaddisin rivayet ettiği hadisle amel edip fetva vermesi, o hadisin sahih, râvilerinin âdil olduğunu göstermediği gibi, amel ve fetvasının rivayetine aykırı düşmesi de o rivayetin sahih, râvilerinin âdil olmadığı anlamına gelmez.

Hocanın (asıl) öğrencisine (fer') naklettiği bir hadisi daha sonra yalanlama, unutma veya hatırlayamama gibi bir sebeple inkâr etmesi halinde, hoca öğrencisine o hadisi rivayet ettiğini kesin bir dille reddederse (inkâr-ı cühûd), öğrencinin bu rivayeti reddedilir. Hoca öğrenciyi unutkanlığa delalet eden şüpheli bir ifade kullanarak inkâr ederse (inkâr-ı nisyan ve tevakkuf), öğrencinin rivayetini reddetmek gerekmez.

Münekkitler eleştirdikleri râviler hakkındaki hükümlerini ifade etmek üzere birtakım terimler kullanmışlardır. Cerh ve ta'dil lafızları denilen bu ifadeler, bilindiği kadarıyla ilk defa İbn Ebû Hâtim Râzî (ö. 939) tarafından derlenip tasnif edilmiştir.

Buna göre râvilerin güvenilir olduğunu gösteren ta'dil lafızları en güçlü ve üstün olandan en zayıf ve düşük olana doğru altı; râvilerin güvenilir olmadığını gösteren cerh lafızları da yine en hafifinden en şiddetlisine doğru altı mertebede değerlendirilmiştir.

Râvilerin cerh ve ta'diline dair bilinen ilk eser Yahyâ b. Saîd Kattân'a ait olmakla birlikte konuya ilişkin özgün ve kapsamlı kitapların büyük bir kısmı IX. asır ve sonrasında kaleme alınmıştır. Çeşitli adlar taşıyan bu zengin literatürü üç gruba ayırmak mümkündür.

1. Yalnız Güvenilir (Sika) Râvîleri İçeren Eserler: Genellikle es-Sikât diye adlandırılan bu türdeki eser müellifleri arasında Ebü'l-Hasan İclî, İbn Hibbân, İbn Şâhin ve Zehebî ilk akla gelenlerdir.

2. Yalnız Zayıf Râvileri İçeren Eserler: Genellikle ed-Duafâ' diye adlandırılan bu gruptaki eser müellifleri arasında İbn Maîn, İbnü'l-Medînî, Buhârî, Ebû Zür'a Râzî, Ebû Hâtim Râzî, Nesâî, Ukaylî, İbn Hibbân, İbn Adî, Dârekutnî ve Zehebî sayılabilir.

3. Güvenilir ve Zayıf Râvileri Birlikte İçeren Eserler: Genel nitelikli olup tarih, tabakat, ilel vb. adlar taşıyan bu kategorideki eser sahipleri arasında İbn Sa'd, Halîfe b. Hayyât, İbn Maîn, İbnü'l-Medînî, İbn Ebû Hayseme, Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Fesevî, İbn Ebû Hâtim Râzî ve Dârekutnî sayılabililir.

Ayrıca Kütüb-i Sitte başta olmak üzere bir veya bir grup hadis kitabının râvilerine has cerh ve ta'dil kitapları da yazılmıştır. Cerh ve ta'dil usulüne ilişkin eserler ise bu çalışmalardan epey sonra telif edilmiştir.

İslam dininin iki temel bilgi kaynağından biri Kur'an-ı Kerim, diğeri Hz. Peygamber'in hadisleridir. Bu sebeple İslam toplumlarında ilk dönemlerden itibaren Kur'an'ın öğretimi yanında hadis öğretimine de büyük önem verilmiştir. Hadislerin nakli konusunda yeterli bilgisi olmayan veya gerekli özeni göstermeyen, hafıza kusurları bulunan yahut çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle Hz. Paygamber'e yalan hadis isnat edenlerin ortaya çıkması üzerine râvilerin durumlarını inceleyen cerh ve ta'dil ilmi ortaya çıkmış, bu ilim hadis öğretim ve eğitiminin en önemli konularından birini teşkil etmiştir. Bunun bir sonucu olarak hadis eğitim öğretimi içinde râvilerin biyografileri hakkında geniş bir literatür teşekkül etmiş, râvilerin kimlikleri, yaşayış tarzları, dinî hassasiyetleri, doğru sözlü olup olmadıkarı, ilmî yeterlilikleri, hafıza durumları büyük bir titizlikle araştırılmış, bu amaçla şehirler ve ülkeler arası yolculuklar yapılmıştır (bk. Hadis Eğitimi, Rihle).

Kaynakça

Ahmed Naim. Tecrid Tercemesi: Mukaddime. Ankara 1984, s. 352-353.

Âşıkkutlu, Emin. Hadiste Ricâl Tenkîdi. İstanbul 1997, s. 28-32, 141-142.

a.mlf. “Cerh ve Ta‘dîl”. DİA. 1993, VII, 394-401.

Aydınlı, Abdullah.  Hadis Istılahları Sözlüğü. İstanbul 2012, s. 15, 41, 80, 116, 299.

Hatîb el-Bağdâdî. el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye. Medine t.y., s. 26, 79, 80, 105, 107, 128-130, 159.

İbn Adî. el-Kâmil fi’d-Duafâi’r-Ricâl. Beyrut 1988, I, 47-49, 157.

İbn Ebû Hâtim. el-Cerh ve’t-Ta‘dîl. Haydarâbâd 1952, I, 11, 314.

İbn Hibbân. el-Mecrûhîn. Halep 1976, I, 32, 35, 38, 40, 83.

İbn Kuteybe. Te’vîlü Muhtelifi’l-Hadîs. Beyrut 1988, s. 38-40.

İbn Manzûr. Lisânü’l-Arab. Beyrut t.y., II, 422-423; XI, 430-433.

İbn Sa‘d. et-Tabakātü’l-Kübrâ. nşr. İ. Abbas. Beyrut 1388/1968, IV, 13-14.

İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî. Mukaddime. Kahire t.y., s. 52-53, 55.

Koçyiğit, Talât. Hadis Istılahları. Ankara 1985, s. 466.

Râmhürmüzî. el-Muhaddisü’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâî. nşr. M. Accâc el-Hatîb. Beyrut 1984, s. 235.

Sehâvî, Şemseddin. Fethu’l-Muğīs Şerhu Elfiyyeti’l-Hadîs. Beyrut 1982, I, 273-274, 291, 296, 300.

Süyûtî, Celâleddin. Tedrîbü’r-Râvî. Beyrut 1979, s. 334.

Şâkir, Ahmed Muhammed. el-Bâisü’l-Hasîs. Beyrut t.y., s. 100-101.

Zemahşerî. el-Fâik fî Garîbi’l-Hadîs. Mısır, t.y., I, 208.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/cerh-ve-tadil

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

CERH ve TA'DİL

Hadis râvilerinin güvenilirliklerini inceleyen ilim dalı.