Bir millete ait mitlerin tamamı ve bunları araştırıp yorumlayan disiplin.
Bir millete ait mitlerin tamamı ve bunları araştırıp yorumlayan disiplin.
Mitoloji Türkçe'ye Fransızca mythologie sözcüğünden geçmiştir. Kökeni "hikâyecilik, kurgu" gibi anlamlara gelen Yunanca mythologia sözcüğüdür. Mythos ve logia/ logos (söz, düşünce, akıl) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Mitoloji, eski çağlarda yaşamış milletlerin, toplumların inanç sistemlerini açıklayan bu sebeple kutsal bir yönü de olan mitlerin bütünü; dünyadaki toplumların hemen hepsinde ortaya çıkmış olan bu geleneksel hikâyelerin yani mitlerin köken, anlam vb. açılardan araştırılması ve yorumlanmasını konu alan bir disiplindir. Bunun yanında "mit" sözcüğü yaygın biçimde kabul görmüş yanlış bir düşünceyi, çoğunluğun inandığı bir yalanı ifade edecek şekilde de kullanılmaktadır. Bu kullanım mitoloji teriminin anlamını oluşturan mitle ilgisizdir. Çünkü mitler insan ve doğaya dair yanlış bilgilerden ibaret değildir; aksine bunu anlamaya çalışan aklın ürünleridir. Mitlerin sembolik ve alegorik yapısı Eliade'ın homo symbolicus kavramıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Eliade'a göre insan bir homo symbolicustur, yani onun bütün etkinliği semboliktir. Dolayısıyla insanın dünyayı ve kendisini anlama/anlamlandırma süreci de sembolik bir karakter taşımaktadır. O halde mitlerdeki tanrıların, kahramanların eylemleri aslında kutsal olanın bir tezahürüdür ki o buna hiyerofani demektedir. Bunlar insanın içinde yaşadığı gerçekliğin ideaları olarak karşımıza çıkar ve insanlar nasıl yaşamaları gerektiği gibi soruların cevabını bununla vermiş olurlar. Şu halde mitler gerçek olmayan hikâyeler değil bizzat gerçek olanla ilgili yanıtlardır.
Eski çağlarda toplumlar insanın, dünyanın, evrenin kısacası anladıkları biçimiyle doğanın nasıl var olduğuna ve doğal düzenin, hayatın, ölümün ne olduğuna dair farklı inanışlara sahiplerdi. Onların bu inanışları mitlerin kaynağıdır. Bu sebeple mitler bir toplumun kimliğini oluşturan en önemli kültürel unsurlardandır. Çünkü bir topluma ait inançlar, düşünüş tarzları mitler aracılığı ile herkesçe paylaşılabilmekte ayrıca toplumsal kimlik ve onu oluşturan öğeler gelecek nesiller için de muhafaza edilebilmektedir. Mitlerin iki temel işlevinden söz etmek mümkündür: Birincisi "dünyanın nasıl var olduğu, ne zaman yok olacağı, insanların nereden gelip nereye gideceği?" gibi her bireyin ilk andan itibaren aklına gelebilecek sorulara cevap vermek. İkinci işlevi ise toplumsal düzenin meşrulaştırılması, bu düzendeki rollerin, sınıfların, hayat tarzlarının, ahlakî ve politik kuralların, yasaların kaynağını oluşturmaktır.
Mitlerin hikâye özellikleri sebebiyle temel olarak yer, zaman ve karakter unsurlarından oluştuğu söylenebilir. Mitlerde anlatılan olayların geçtiği yer genellikle insanın içinde yaşadığı dünyadan başka bir âlem ya da o var olmadan önceki bir yerdir. Bu olayların yaşandığı zaman da çoğunlukla o mitin ortaya çıktığı zamandan çok öncesidir. Ayrıca mitlerde anlatılan karakterler ideal modellerdir. Mitlerle efsaneler birbirlerine benzemekle birlikte efsaneler çoğunlukla gerçek olayların çarpık bir görüntüsüdür. Yine mitler gibi dünya ve toplumsal düzene ilişkin birtakım düşünceler içerirler ancak buradaki hikâyeler genelde yaşanmıştır. Ayrıca tam belirli olmasa bile yaklaşık bir zaman anlatımı da içerirler. Mitler gibi tamamıyla farklı türden bir zamanda değildirler. Mekân da bu dünya ile ilişkilidir. Bazan gerçekten belirli bir coğrafî konum da içerebilirler. Oysa mitlerin yeri bu dünya değildir. Kısacası efsaneler mitlerden farklı olarak tarihte gerçekten yaşanmış olaylara dayanan anlatılardır.
Mitoloji, Antik Yunan'ın çok öncesinde farklı coğrafya ve farklı medeniyetlerde ortaya çıkmıştır. Mitler sözcük anlamında da olduğu gibi sözle, sözlü anlatılan hikâyelerle başlamış ve gelişmiş daha sonrasında kayda geçmiştir. Farklı medeniyetlerin kendilerinden önce yaşamış toplum ve medeniyetlerin mitlerini aldığı onları dönüştürerek kendi mitlerini oluşturduğu söylenebilir. Bunun en bilindik örneğini ağırlıklı olarak Yunan mitolojisini devralan Roma medeniyetinde görebiliriz. Mitler arasındaki bu bağlantılar tıpkı medeniyetler arasındaki bağlar gibi organiktir. Birçok uzman, dünyanın birbirleriyle ilgisiz görünen farklı bölgelerindeki milletlerin mitolojilerinde buldukları tema, motif, temel kavramlar vb. açılardan benzerliklerin bulunduğunu ifade etmektedir. Bu açıdan dünyada pek çok mitolojinin birbiriyle bağlantılı olduğu ve köklerini aslında tarih öncesi insanlara ait mitlerin oluşturduğu söylenebilir. Bununla birlikte mitolojilerde evrensel olarak paylaşılan bir mit olmadığını yalnızca birbirleriyle teması olan milletlerde bazı ortaklıkların doğal olarak bulunacağını savunanlar da vardır.
Mitlerin tasnifi birçok açıdan değerlendirilip çeşitli mitoloji tasnifleri ortaya çıksa da genel anlamda dört temel mit tipi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kozmogoni yani evrenin kökenine ilişkin mitlerdir. İkincisi teogoni yani tanrıların kökenine ve onların etkinliklerine ilişkin mitlerdir. Üçüncüsü antropogoni yani insanın kökenine ilişkin mitlerdir. Dördüncüsü ise eskatoloji yani dünyanın sonu ile ilgili olan mitlerdir.
Mitolojinin ortaya çıkmasından sonra özellikle de felsefenin gelişimiyle insanlar mitolojinin kendisi üzerine de düşünmeye başlamışlardır. Mitoloji hakkında düşünme ve dolayısıyla mitolojiye yönelik eleştiriler daha Antikçağ'da başlamıştır.
Ortaçağ'ın başlarında Hıristiyanlığın yükselişi sebebiyle filozoflar mitlere karşı mesafeliydiler. Ortaçağ'ın düşünürleri çoğunlukla mitleri tarihsel ve fiziksel gerçeklerin çarpık anlatımları olarak yorumladılar. Onlar için esas olan İsa'nın yaşamıydı. Çünkü onun yaşam öyküsü gerçeğin açık ve net bir anlatımıydı. Yine de mitleri tümüyle değersiz görmüyorlar, hatta onlardan İsa'nın gelişine işaret eden anlamlar çıkartıyorlardı. Bu bakımdan bu dönemde de alegorik ele alınışın sürdüğü söylenebilir.
Mitolojinin ele alınışında büyük dönüşüm 1668 yılında doğmuş olan G. Vico'nun Yeni Bilim (Principî di Scienza Nuova) adlı eserinde ortaya koyduğu çalışmasıyla başlar. Ona göre mitleri oluşturan insanlar bilimsel düşünceden yoksun tarihsel gerçekleri çarpıtan insanlar değildir. Bu insanlar modern bilimsel düşünceye sahip olmasalar da bunun kökü sayılabilecek bir düşünceye sahipti. Ona göre tarih şiirle başlamıştır ve o insanların gerçeği şiirle ifade etmesi hiç de çarpık değildir. Aslında onlar da gerçeğe bilimsel yaklaşmışlardır ancak dil ve düşünce dünyaları şiirsel olduğundan mitoloji ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan mitoloji bilimlerin ilkidir; bir bilim olması sebebiyle de doğrudan gerçeği anlatmaktadır. O zamanki insanların hayal gücüne dayalı düşünceleri ve şiirsel anlatıları bugünün düşüncesini ve anlatım tarzını da oluşturmaktadır. Vico'dan sonra Sir W. Jones ile başlayan karşılaştırmalı dil bilimi çalışmaları karşılaştırmalı mitolojiyi oluşturmuştur. M.Müller, Euhemeros gibi mitlerin, eski insanların gelişmiş bir bilimsel düşünceye sahip olmadıkları için anlattıkları kusurlu gerçek hikâyeler olduğunu düşünüyordu. Antropolojinin gelişimiyle birlikte mitolojide de antropolojik yaklaşımlar ortaya çıktı. Antropolojinin kurucusu kabul edilen E. B. Tylor, toplumların başlangıçta teknolojik ve dinî açılardan ilkel bir düzeyde olduklarını ancak daha sonra gelişmiş bir kültüre doğru ilerlediklerini iddia eden evrimsel bir kültür teorisi öne sürdü. Yine bu antropolojik mitoloji yaklaşımında bahse değer bir diğer isim meşhur The Golden Bough (Altın Dal) çalışmasıyla Sir J. Frazer'dır. Onun düşüncesi de Tylor ile evrimsel kültür anlayışı noktasında benzer olarak ilkel büyü ve ritüellerden giderek daha soyut bir dinî anlayışa doğru ilerleyen bir kültür şeklindeydi. Bu anlamda Frazer, mitlerin görevinin de aslında bu ritüelleri açıklamak olduğunu söylüyordu. Böylece mitler ve ritüeller arasında bir bağlantı kurulmuş oldu; mitlerin aklî bir temele dayanmayan ritüellere aklî bir zemin kazandırma amacı taşıdığı düşünülüyordu. B.Malinowski ise mitleri "ilkel inancın ve ahlakî bilgeliğin pragmatik bir bildirisi" olarak niteliyordu. O mitleri yalnızca anlatılmak istenen esas şeyin sembolik bir ifadesi olarak görmüyor, konusu neyse onun doğrudan bir ifadesi olarak görüyordu. Malinowski'ye göre medeniyetin hayatî içeriği olan mitler; inançların ifade edilmesi, geliştirilmesi, düzenlenmesi gibi faydalar sağlarken ayrıca ahlakın korunup güçlendirilmesi görevini de üstlenmekteydi. Toplumlardaki ritüellerin etkilerinin teminatı da yine mitler olup ayrıca sunduğu kurallarla topluma da kılavuzluk etmekteydi. Malinowski bu yaklaşımıyla böylece bugüne kadar mitleri ilkellikle ilişkilendiren ve Euhemeros'tan beri farklı formlarda süregelen kendisinden önceki düşünceyi büyük ölçüde değiştirmiştir.
Geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş olan Türkler'in halk eserlerinde zengin mitolojik unsurlar yer almaktadır. En eski Türk boyları hakkında verilen tarihî ve kültürel bilgilerde bunlara rastlamak mümkündür. Türkler'in oluşturduğu sözel edebiyat ürünlerinde, kahramanlık anlatılarında Türk mitolojisinin temel unsurları yer almaktadır.
Türk mitolojisiyle ilgili çalışmalar, Türkçülük akımının da etkisiyle Millî Edebiyat döneminde halk kültürünü canlandırmaya yönelik çalışmalarla birlikte ağırlık kazanmıştır. Ziya Gökalp Türk Medeniyet Tarihi isimli eserinde İslamiyet'ten önceki Türk medeniyeti konusunda bilgi vermiş ve Eski Türk dinini anlatmıştır. Kızılelma eserinin "Destanlar" bölümündeki şiirlerinde ("Altın Destan", "Ergenekon" ve "Altın Işık" ile "Deli Dumrul") Türk mitolojisinin motiflerine yer vermiştir. "Meşhed'e Doğru, İlahi Kurt ile Ayı, Türk'ün Tufanı, Osman Gazi Kurultayda, Millet, Akkurum, Ötüken Ülkesi, Altun Destan, Yeşil Boncuk, Ala Geyik" gibi şiirlerinde Türk destan motiflerini işlemiştir. Cumhuriyet'ten sonra Abdülkadir İnan ve Bahaeddin Ögel Türk mitolojisiyle ilgili çalışmalar yürütmüşler ve Türk tarihinin ve kültürünün bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Murat Uraz, 1967 yılında yayımlanan Türk Mitolojisi adlı kitabında Türk mitoloji konusunu müstakil olarak ele almış, Türk kozmogonisi, insanın yaratılışı ve tufan ile ilgili mitolojik materyalleri, hayvan kültü, Türk tanrı ve tanrıçalarını incelemiştir. Türk mitolojisi üzerine yapılmış ayrıntılı bir çalışma da Türk Mitolojisi adıyla 1971 yılında Bahaeddin Ögel tarafından yapılmıştır.
Türk mitolojisi üzerine araştırmalar yapan Fuzuli Bayat, mitoloji incelemelerinden yola çıkarak Türkler'in dünya görüşünün farklı olduğunu, diğer mitolojilerde olan çok tanrıcılığın Türkler'de olmadığını, Türk mitolojisinin olağanüstülükler içerse de diğer mitolojilere göre daha akla yatkın olaylar barındırdığını, Türk mitolojisinde türeyiş, koruyucu ruhlar ve demonik (cin/şeytan gibi) varlıklar hakkındaki anlatıların ağır bastığını ifade etmektedir.
Batuk, Cengiz. “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”. Milel ve Nihal. 6/1(2009), s. 27-53.
Bayat, Fuzuli. Mitolojiye Giriş. İstanbul 2007.
Can, Şefik. Klasik Yunan Mitolojisi. İstanbul 1997.
Capelle, Wilhelm. Sokrates’ten Önce Felsefe. çev. O. Özügül. İstanbul 2006.
De Vries, Jan. The Study of Religion: A Historical Approach. çev. K. W. Boile. New York1967.
Eliade, Mircea. Myth and Reality. ed. R. N. Anshen, çev. W. R. Trask. New York 1963.
Gökalp, Ziya. Türk Medeniyet Tarihi. Ankara 2007.
Honko, Lauri. “The Problem of Defining of Myth”. Sacred Narrative, Reading in the Theory of Myth. ed. A. Dundes. California1984, s. 44-46.
İnan, Abdülkadir. Eski Türk Dini Tarihi. Ankara 1976
Malinowski, Bronislaw. “Myth in Primitive Psychology”. Magic, Science and Religion and Other Essays. Boston 1948, s. 72-124.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi. I-II, Ankara 1993-95.
Önal, Sema. “Kültür Dünyasının İlk Üretimleri: Mitolojiler”. FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi). sy. 23 (2017), s.233-240.
Segev, Mor. Aristotle on Religion. Cambridge2017.
Tarzia, Wade. “Mythology”. Storytelling: An Encyclopedia of Mythology and Folklore. ed. J. Sherman. Armonk 2008, s. 322-325.
Witzel, E. J. Michael. The Origins of the World’s Mythologies. Oxford 2012.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mitoloji
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Bir millete ait mitlerin tamamı ve bunları araştırıp yorumlayan disiplin.