A

İDEOLOJİ

Belli bir inanç veya felsefeler kümesi ve eğitim anlayışı.

  • İDEOLOJİ
    • Emin Yaşar DEMİRCİ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 19.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ideoloji
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İDEOLOJİ
İDEOLOJİ

Belli bir inanç veya felsefeler kümesi ve eğitim anlayışı.

  • İDEOLOJİ
    • Emin Yaşar DEMİRCİ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 19.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ideoloji
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İDEOLOJİ

İdeolojinin düşünce tarihinde birbirine zıt anlamlar içeren hayli tartışmalı bir serüveni vardır. Cemil Meriç'e göre ideolojiler "idrakimize giydirilen deli gömlekleridir. Fakat aynı zamanda "karanlıkta uçurumu aydınlatan hırsız fenerleri" gibidir.

Soy kütüğü daha eskilere dayansa da kavramını ilk olarak Fransız düşünür Tracy tarafından 1797 yılında kullanıldığı kaydedilir. Tracy'ye göre ideoloji "insanlara doğru düşünme imkânları sağlamak için kullanılacak" fikirlerin ve kökenlerinin bilimidir (Mardin, 1992: 22; Steger, 2007: 24-32).

K. Marx bu yaklaşımın tam karşısında yer alır. Ona göre ideoloji, üretim araçlarının sahipliği üzerinden devlet, aile, din, hukuk, eğitim, bilim gibi üst yapı kurumlarını kontrol eden egemen sınıfın, çıkarlarını korumak ve sürdürmek üzere bağımlı toplumsal sınıflara sunduğu gerçekliğin çarpıtılmış bir imajı, yanlış bilinç halidir (Marx-Engels, 1998).

İdeolojilere yaklaşımda Marx ile temelde aynı fikirde olan L. Althusser'a göre ideolojiler ekonomik ilişkilerle, siyasî, kültürel ve sosyal güçlerin karmaşık bir karşılıklı etkileşim süreçleriyle belirlenir. Bu süreçte bireyler, devletin ideolojik aygıtları olarak kavramlaştırılan eğitim, din, medya, aile vb. kurumların mevcut iktidar yapılarını destekleyen ideoloji ve değerleri yayan faaliyetleri üzerinden, bu değerler ve normları içselleştirerek burjuva sisteminin özneleri haline gelirler.

A. Gramsci'nin ideoloji üzerine düşünceleri de ortodoks Marksist görüşten ayrılır. Gramsci'ye göre, hâkim sınıf, eğitim, medya, din ve sivil toplum gibi çeşitli araçlar vasıtasıyla insanların algılarını, inançlarını ve davranışlarını şekillendirerek egemenliklerini sağlamaya çalışır. Ancak ideolojileri sadece egemen sınıflarla sınırlandırmaz. Ona göre alt sınıflarda kendi alternatif kültürel ve entelektüel çerçevelerini oluşturarak egemen ideolojiye meydan okuyan, onu dönüştürme iddiası taşıyan bir karşı-hegemonik mücadele potansiyelini geliştirirler.

Sosyolojik düşüncede Marksist geleneğin karşısındaki çizgiyi temsil eden Max Weber ideolojinin egemen sınıflarla ve güçlü elitlerle olan ilişkisini kabul etmekle birlikte, onların bir yanılsamaya, çarpıtılmış gerçekliğe, yanlış bilinç haline indirgenmesine karşı çıkar. Weber'e göre ideolojiler, bireylerin eylemlerini ve sosyal yapıların işleyişini etkileyen bir dizi fikir, inanç, değer ve dünya görüşü olarak, insan davranışlarını ve toplumsal örgütlenmeyi şekillendirmesinde önemli bir yere sahiptir.

P. Bourdieu'ya göre ise ideolojiler, yönetici sınıfların ve kültürel elitlerin sosyal ve ekonomik çıkarlarını koruyan ve güçlendiren mevcut toplumsal düzenin temelini oluşturan ve onu meşrulaştıran fikirler, inançlar ve değerler sistemine karşılık gelir. İdeolojiler tarafsız ya da keyfî değildir, aksine insanların konumlarının, algılarının, kimliklerinin, tercihlerinin, eylemlerinin şekillendirildiği habituslarında bireyler tarafından içselleştirilerek toplumsal düzeni sorgulamadan kabul etmeye ve yeniden üretmeye yöneltir.

Bourdieu'nün ideoloji kavramı, iktidarın ve sembolik tahakkümün toplumu ve bireyleri şekillendirmedeki rolünü vurgular.

J. Habermas ise ideolojiyi araçsal akılla ilişkilendirir. Marx'tan ve Weber'den derin izler taşıyan Habermas'a belirlenmiş hedeflere en verimli bir şekilde ulaşmayı amaçlayan rasyonel eylemi ifade eden ve ekonomi ve devletle sınırlı olması gereken bilişsel-araçsal akıl, modernleşme ile birlikte devlet ve ekonominin de ötesine geçerek nüfuzunu ahlakî ve estetik aklın aleyhine genişletir ve kapitalist toplumların yaşam dünyasını piyasa mantığına ve araçsal rasyonaliteye tâbi tutarak sömürgeleştirir.

İdeolojiye yaklaşımı Marx ve Weber'in düşüncelerinin derin izlerini taşıyan Karl Mannheim insanın ideolojiye olan ihtiyacına işaret ederek gerçeklik ve ideoloji arasındaki karmaşık ilişkilere dikkat çeker. Ona göre ideolojiler ne doğru ne de yanlıştır. İdeolojiler toplumsal olarak yapılandırılmış hem egemen sınıflara hem de alt sınıflara hitap eden, insan düşüncesinin ve eylemlerinin kaynağı ve toplumsal hayatımızın vazgeçilmez unsurları olan görece gerçekliğe sahip düşünce sistemleridir. Sınıf, etnisite, inanç, kültür vb. farklı sosyal grupların mensupları, içine doğdukları dünyayı, ait oldukları bu grupların çıkarlarını ve tarihsel tecrübelerini yansıtan ideolojiler üzerinden yorumlayarak anlamaya çalışırlar. Bunu yaparken de her bir toplumsal grup kendi hakikat ve nesnellik anlayışını hâkim kılma yarışında diğerleri ile sürekli bir rekabete girerler. Bu rekabette egemen sınıflar ideolojileri üzerinden hakimiyetlerini meşrulaştırma ve devamlı kılma çabalarına karşılık, alt sınıfların ütopyalar üzerinden geliştirdikleri alternatif ideal toplum tasavvurları ile hâkim sınıfların gerçeklik üzerindeki mutlak kontrolüne ve nesnellik tekeline karşı koyma mücadeleleri toplumsal çatışmaların da kaynağını oluştururlar.

P. Ricoeur'un ideolojiye yaklaşımı Mannheim'e benzerlikler taşır. Ricoeur'a göre, en basit tanımıyla, bir grubun, sınıfın ya da kültürün kimliğini belirleyen imgeler, inançlar ve normlar bütünü olarak ideoloji, toplumun kendi değerlerini ve hedeflerini nasıl yorumlayacağını, etrafındaki dünyayla nasıl bir ilişki kuracağını belirler. İdeoloji, ortak bir değerler ve normlar dizisi olarak, iktidardakilerin çıkarlarını koruyacağı gibi, belirli bir alt sınıfın çıkarlarına uygun olarak iktidara yönelik sürekli bir tehdit de oluşturabilir.

Eğitim ve ideoloji ilişkisi ideoloji kavramının kendisinden daha az tartışmalı değildir (Alexander, 2005). Ortak aklın öngörüsü eğitimin ideolojilerden bağımsız olması, eğitimde ideolojilerin yerinin olmaması gerektiği yönündedir. Bilgi sosyolojisinin konusu olarak ele alındığında ise bunun neredeyse imkânsız bir duruma işaret ettiği ortaya çıkmaktadır. Kültür tarafından kuşatılmış bir dünyaya doğan birey, sosyalleşerek kendi, kültürel, dinî ve cinsiyeti ile sınırlanmış konumuna göre, içine doğduğu bu dünyanın cari değerlerine, inançlarına, fikirlerine katılır. Her sosyalleşme ideolojik kültürel bir yeniden inşadır. İçinde sosyalleşmenin gerçekleştirildiği aile, din, mezhep, cemaat, aşiret, etnisite gibi her yapı, her kurum ise bu ideolojik-kültürel yeniden inşanın güçlü araçlarıdır.

Sosyalleşme araçları arasında eğitim sisteminin istisnaî bir yeri vardır. Çünkü modern devlet yapılarının inşasında ve sürdürülmesinde merkezî bir önemi haiz olan eğitim kurumları diğer sosyalleşme araçlarını da doğrudan veya dolaylı etkileme ve değiştirme gücüne sahip olmaktadır. Bu yüzden toplumsal ideolojilerin gerçeklik rekabeti, daha doğrusu hakikati tekelleştirme yarışı, eğitim sistemi ve eğitim kurumları toplumsal gruplar arasında ciddi bir çatışma alanı haline getirir. Ancak eğitim sistemini ideolojiden arındırmak ya da bağımsızlaştırmak eğitimi çatışma alanı olmaktan çıkarmaz. Çünkü yapısal olarak insanın ideolojilerin dışına çıkarak ondan bağımsız hakem bir konuma ulaşması mümkün değildir. Bu yüzden her ideolojiden bağımsızlık iddiasının bir başka ideolojik temele sahip olması kaçınılmazdır. Bilim felsefesindeki tartışmalar ve paradigma kavramı bilimsel yaklaşımların, teorilerin ve teknolojik yeniliklerin dahi nihayetinde toplumsal inşalar olduklarını ve hakemlik konumuna sahip olamayacaklarını göstermektedir.

Bu yüzden eğitimde ideolojik bağımsızlık olma iddialarının bizzat kendisi çoğu kere daha güçlü bir ideolojik tutumu maskeleyen, hakikat tekelini kurma yarışında rakiplerini tasfiye etmenin aracı iddialar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu iddiaların uç örneklerine hem totaliter yaklaşımlarda hem de neoliberal yaklaşımlarda rastlanabilir.

Totaliter yaklaşımlarda hâkim sınıflar eğitim sistemi üzerinden kendi ideolojik tercihlerine sağladıkları avantajlarla hakikat tekeli kurmalarının yolunu açarlar. Hakikat tekeline sahip ideoloji sadece temsil ettiği toplumsal grubun değil, bütün toplumun hakikatini temsil etme iddiası taşır. Diğer toplumsal gruplar, onların çıkarları ve çıkarlarını temsil eden ideolojiler baskılanır, yok sayılır, hâkim sınıfların çıkarlarına bağlı ve bağımlı hale getirilir. Bu durum toplumsal dışlamayı da beraberinde getirir.

Neo-liberalizmin hakikat üzerinde tekellik iddiası ise totalitarizme göre dolaylıdır. Eğitimde neo-liberal yaklaşımlarda, totaliter sistemlerin hakikat tekeli birey ve piyasa üzerinden aşılmış görünmektedir. İlk bakışta totaliter yaklaşımların sakıncaları aşılmış görünse de neo-liberal yaklaşımlar en az totaliter yaklaşımlar kadar sorunludur. Ahlakî muhtevasından soyutlanmış piyasa güdümlü bir rasyonalitenin egemen olduğu, doyumsuz bir kazanma hırsının, acımasız rekabetçiliğin, hazcılığın ve birey kültünün öne çıktığı neo-liberal eğitim anlayışında, piyasa mülahazalarında karşılığı olmayan merhamet, ahlakî sorumluluk, yardımlaşma, dayanışma, bölüşüm gibi değerlerin yeri yoktur. Piyasa mantığına bağlı bireyler yetiştirme uğruna neo-liberal yaklaşımlar eğitimi kamusal değerlerden, toplumsal sorumluluklardan ve eleştirel muhtevasından arındırılır. Böylece var olan hiyerarşileri ve eşitsizlikleri daha da pekiştirerek en az totaliter sistemler kadar toplumsal dışlanmaya sebep olurlar (Giroux, 2010).

Yaşanan iki büyük savaş bize Nazizm, faşizm, komünizm gibi totaliter sistemlerin ve eğitim yaklaşımının çıkmaz sokak olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Soğuk savaşın sona ermesiyle tesis edilmeye çalışılan yeni dünya düzeninin vaat ettiklerinin gerçekleşmemesi bir tarafa, ortaya çıkardığı yeni sorunlarla insanlığı daha başka felaketlerin eşiğine getirmiş görünmektedir.

Günümüzde toplumlar bir taraftan totalleşmenin, diğer taraftan ise atomize olmanın çift yönlü tehdidi altında var olmaya çalışmaktadırlar. Bu tehdidin en temel sebebinin ise yaşanan anlam sorunu olduğu kaydedilir. İnsanoğlu içinde yaşadığı anlam sorununu ya totalleştirerek ya da atomize olarak aşmaya çalışmaktadır. Ancak her iki durumda da kendi varlığının temelini, yani varoluşunun dayandığı (ontolojik) vasatını tahrip eder ve hayatına herhangi bir anlam yükleyemez hale gelir. Her iki durum da varoluşunun dayandığı ontolojik vasatı tahrip eder (Rose, 1992).

Eğitim çift yönlü tehdit altında sıkışmış durumdaki günümüz insanına ontolojik vasatı kurmanın ve ona tutunmanın imkânını verebilir. İdeolojiden arındırılmış bir eğitim yerine ideolojiler üstü bir eğitim anlayışı ve farklı toplumsal kimlik ve değerleri bir araya getirici, kapsayıcı bir yaklaşım sunabilir. Toplumun önüne konan "i'lâ-yı kelimetullah", "kızıl elma", "çağdaş uygarlık düzeyi" vb. soyut, sembolik hedefler yani ütopyalarla, her toplumsal sınıftan insanların bu hedeflerle kuracağı karşılıklı birbirini dönüştüren diyalektik ilişkilerin piyasa ve totaliter sistemlerin indirgemeci yaklaşımlarının dışlayıcı antagonistik ilişkilerinin yerini alması hem daha adil bir toplumsal sistemi hem daha anlamlı bir dünyayı mümkün hale getirecektir.

Kaynakça

Alexander, Hanan A. “Education in Ideology”. The Journal of Moral Education. 34/1 (2005), s. 1-18.

Althusser, Louis. “Ideology and Ideological State Apparatuses: Notes towards an Investigation”. Lenin and Philosophy and Other Essays. çev. B. Brewster. New York 1971, s. 127-189.

Bell, Daniel. The End of Ideology. Glencoe 1960.

Bijker, Wiebe E. v.dğr (ed.). The Social Construction of Technological Systems. Cambridge - London 1993.

Feyerabend, Paul. Yönteme Karşı. çev. E. Başer. İstanbul 2020.

Giroux, Henry A. “Bare Pedagogy and the Scourge of Neoliberalism: Rethinking Higher Education as Democratic Public Sphere”. The Educational Forum. 74/3 (2010), s. 184-196.

Habermas, Jürgen. İletişimsel Eylem Kuramı. çev. M. Tüzel. İstanbul 1996.

Kuhn, Thomas S. Bilimsel Devrimlerin Yapısı. çev. N. Kuyaş. İstanbul 1991.

Mannheim, Karl. Ideology and Utopia: An Introduction to the Sociology of Knowledge. London 1979.

Mardin, Şerif. İdeoloji. İstanbul 1992.

Marx, Karl – Engels, Friedrich. The German Ideology. New York 1998.

Meriç, Cemil. Bu Ülke. İstanbul 2005.

Ricoeur, Paul. Lectures on Ideology and Utopia. ed. G. Taylor. New York 1986.

Steger, Manfred. The Rise of the Global Imaginary: Political Ideologies from the French Revolution to the Global War on Terror. New York 2007.

Weber, Max. On Charisma and Institution Building: Selected Papers. ed. S. N. Eisenstadt. Chicago 1968.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ideoloji

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

İDEOLOJİ

Belli bir inanç veya felsefeler kümesi ve eğitim anlayışı.